Türkçe:(40 Soru)
Temel Matematik:(40 Soru)
Sosyal Bilimler:(20 Soru)
Fen Bilimleri:(20 Soru)

About Me

Recent Posts

22 Mart 2020 Pazar

Halk sağlığı için tehditkâr hastalık TÜBERKÜLOZ- VEREM




         TÜBERKÜLOZ ( VEREM )

   İnsanlarda ve birçok evcil hayvanda görülen solunum sistemi başta olmak üzere birçok organ ve dokuda görülen tehlikeli ve bulaşıcı bir hastalıktır.

Karkasta tüberküloz yayılımı



        Etiyoloji

  • Mycobakterium Tuberkülozis: İnsan, geviş getiren (Ruminant) ve etçil (Carnivor) hayvanlarda,
  • Mycobakterium Bovis: İnsan, sığır, domuz, maymun, at, kedi, köpek, keçilerde,
  • Mycobakterium Avium: Kanatlılarda,
  • Mycobakterium Paratuberkülozis: Ruminantlarda hastalık oluşumuna neden olur. 
   Etkenleri olup,merada ve toprakta canlı kalabilirler. Sindirim ve solunum sistemini etkilediği için buradan da başka organlara yayılım gösterebilirler. İlk önce yerleştiği organın lenf yumrusuna yerleşir, eğer organ bu etkenlere karşı dirençli ise hastalık pek yayılım göstermez ve gizli bir şekilde orada kalır. Vücudun direnci düştüğü zaman tekrar ortaya çıkıp yayılım gösterebilir. Bu olaya 'Generalizasyon evresi' denir. 


Mikroskop altında mycobakterium tuberkülozis




         Bulaşma
    
      - Solunum yoluyla : Solunum alıp-verirken etkenlerin alınması.
      - Sindirim yoluyla : Etkenlerin gıda ile kontamine olduktan sonra alınması veya hastalıklı hayvandan yavruların süt emmesi.
      - Kongenital yolla : Gebe hayvanlarda plasenta yoluyla yavruya geçmesi. 
      - Genital yolla : Çiftleşme mevsiminde erkek hayvandan dişiye bulaşması.
      - Deri yoluyla : Bulaşması nadiren görülür. 

  Bulaşma veya üreme hemen görülmez vücutta belli bir miktar birikip üremesini çoğaltır sayıca artınca hastalık oluşur.


Deride nodüllerin oluşması

Deride nodüllerin şekillenmesi



        Semptomlar 

  Tüberküloz odakları belirgin lenf yumrularında şişkinlik, yüksek ateş durgunluk, bitkinlik, solunum sayısında artış, zarar görmüş organlarda fonksiyon bozukluğu görülür. Başlangıç döneminde inspiradyon derin şekildedir. Öksürük, solunum yolu mukozasının irrite olması, soğuk su içerken veya soğuk havada koşarken öksürüğün arttığı görülür. Hayvan öksürdükçe burundan sarı gri renkte bir akıntı gelir. Hastalık ilerlemiş ise solunum güçlüğü görülür. Oskültasyonda kuru hırıltılar, sert veziküler sesler, bazen boru sesi duyulur.
  İncili tüberkülozda göğüs kafesinin perküsyonunda ağrı vardır. Burun, larenks, farenks bölgelerine hastalık gelmiş ise akıntı ve solunum güçlü dikkati çeker. Ayrıca seste kısıklık meydana gelir. Göğüs boşluğu ve karında sıvı birikintisi var ise sürtünme sesi alınır.
  Bağırsak tüberkülozunda; Sancı, bazen ishal, bazen de konstipasyon görülür. Dışkıda mukoza ve irin parçaları görülür. Rektal muayenede sağ karın boşluğu büyümüştür.
  Karaciğer ve dalak gibi organlarda kaşeksi, anemi ve sarılık görülür.
Böbrek tüberkülozunda  idrar bulanıktır, albümin içerir. Kemik tüberkülozunda ise kazeifiye ve kalsifiye ortaya çıkar.

Lenf yumrularında şişkinlik



         Otopsi

  Göğüs boşluğunda eksuda birikmiştir. Diğer organlarda değişik büyüklükte nodüller görülmektedir. Lenf yumrularında hastalığa özgü lezyonlar göze çarpar. Etkenler plöraya yerleştiği için orada da yayılım gösterir.

Karkasta nodüllerin oluşması





Karaciğerde etkenlerin birikmesi 



         Tanı

   Klinik semptomlara göre tanısı oldukça zordur. Lenf düğümlerinde büyüme, aşırı zayıflama, solunum güçlüğü, öksürük gibi semptomların görülmesi sadece kuşku duyulur. Bu yüzden laboratuvar yöntemleri ve allerjik testler yapılarak kesin tanı konur.
  Allerjik testlerde deri içi tüberkülin uygulaması 0,1-0,2 ml kadar ilaç verilir. Şişme, ödem, ağrı, hassasiyet ve kalınlaşma görülür. Kalınlık 2,9' a kadar ise negatif, kalınlaşma 4 ve üstü ise pozitiftir.

Hayvanda tüberkülin testi


 
    
       Sağaltım

   Süt ineklerinde tazminatlı bir hastalıktır. Bu yüzden hayvan kesime gönderilir. Fakat ilaç uygulaması yapılır ve uygulama uzun sürdüğü için ayrıca pahalılı olduğu için pek tercih edilmez.
Streptomisin, INH, Rifampicin gibi ilaçlar tedavide kullanılabilir.



      Korunma

  Hijyenik önlemlerin alınması gerekir ve hasta olan hayvanlar sürüden ayırmalıdır. Tüberkülin testi yapılarak hasta hayvanlar sürüden ayırmalıdır. Etleri şartlı tüketime tabii tutulmalıdır.



BUZAĞI İSHALLERİ



                                      BUZAĞI İSHALLERİ

  Buzağı ishalleri sığır yetiştiriciliği için ekonomik kayıplara yol açmaktadır. Hastalık viral, bakteriyel, paraziter kaynaklı olabilir. Bu dönemde yavrunun iyi beslenmesi bu bozuklukları önler ve ortadan kaldırır. Bunun için kolostrum buzağının hijyenik koşulları ve iklim koşulları göz önüne alınmalıdır. Kolostrum ilk 6 saat içerisinde yeteri kadar alınmalıdır ve yavaş bir şekilde alınmalıdır. Alınan kolostrum bağırsak florasını düzenler.



    Etiyoloji-Epidermiyoloji

  Buzağı ishalleri doğumdan sonraki ilk 1 ve 2 ay sıkça görülür. Hastalığın oluşmasında rol oynayan etkenler E.coli, salmonella, Rotavirus, coronavirüs, enterotoksijenik, kriptosporidiozis ve koksidiyoz'dur. Koksidiyoz 1 aylıktan büyük buzağılarda ciddi problemler oluşturur.

     Rotavirüs: Bu tür enfeksiyonlar genellikle 2 günlük ve iki buçuk haftalık buzağılarda görülür. Virüsün en çok etki ettiği yer ince bağırsakta en son kısmındaki epitel dokulardır. Bu yüzden adsorbsiyon aksar, dışkı mukoid ve sarı bir renk alır. Tanısı için ELİSA ve floresan antikor testi yapılır.


     Coronavirüs: Buzağılarda enterik Corona virüs enfeksiyonları 1-2 hafta haftalık buzağılarda sıkça görülmektedir. Diğer ishallerden ayrımı oldukça güçtür. Genellikle ince bağırsağın yerleşirler daha sonra kolona geçer. Tanısı ELİSA ve immuno elektron mikroskopi teknikleri ile yapılmaktadır. 3 haftalıktan büyük buzağılar hastalığa karşı dirençlidirler.

 
      E coli: 6 günlükten küçük buzağılarda görülür. 15 günlükten büyük buzağılar bu enfeksiyonlara karşı dirençlidirler. Enfeksiyon ince bağırsakların mukozal yüzeylerini yapışarak koloni oluşturur. Oluşan bu koloniler enterotoksin meydana getirip, sekresyon artışı ve diyareye yol açar. Portür olan buzağılar enfeksiyonu dışkı yoluyla çevreyi bulaştırırlar. Hastalık bakteriyel kaynaklıdır.


     Salmonella: 1-7 haftalık buzağılarda S.typhimurium önemli problem oluşturup ekonomik kayıplara neden olur. S.typhimurium bağırsak mukozasında bozukluklara sebep olur ayrıca enterotoksin üreterek ishale sebep olur. Hastalığın klinik tanısında sulu, fibrinli ve fena kokulu bir ishal ile karakterizedir. Hasta buzağılarda yüksek ateş halsizlik ve depresyon vardır. Hastalıkta ölüm sebebi septisemi'dir.


    Criptosporodia: Criptosporodiozisin enterik formu tehlikelidir. Etken C.parvum'un enfestasyonu sonucu oluşur. Enfestasyon doğumdan sonraki ilk 3 hafta içerisinde görülür. Etken kolonlara yerleşip orada çoğalır. Criptosporodia daha çok mukozal yüzeyde gelişir. intestinal hücrelerin yüzeyine yapışıp malabsobsiyon meydana getirir. Çoğu hastada hafif ateş seyreder ve iştah normaldir. Tanıda dışkı; sulu, non-hemorajik ve sarı-yeşil renktedir. Etken dışkıda görülebilir fakat görülmediği durumlarda bağırsağın ileum, colon ve diğer noktalarında lokalize lezyonlar görülür.


    Coccidia: Buzağılarda intestinal koksidiyoz eimeria türleri tarafından meydana getirilir. Hastalık ileum, sekum ve kalın bağırsağın birçok yerini etkiler. Sporlanmış ookistler enfekte durumdadır. Isı sporlanmayı etkiler özellikle E.zurni'yi . Hasta buzağıların dışkıları koyu renkli ve hemorajiktir. Ayrıca hayvanlarda sık sık tenesmus (ıkınma) vardır. Birçok enfeksiyonda klinik belirtiler görünmeyebilir. Hayvanlarda iştah ve kilo kaybı görülür. Koksidiyoz en çok 3-6 haftalıktan büyük buzağılarda görülür. Koksidiyoz buzağının immun fonksiyonlarını azaltarak hayvanlarda respiratorik hastalıkların artışına yol açar.

   NOT: Yersinia, C.jejuni, Cl.perfringens tip-B , BVD, gibi hastalıklarda ciddi ishallere sebep olur.




Buzağı İshallerinde Spesifik Tedavi Yöntemleri

Buzağı ishallerinde tedavinin amaçları:

 1. Dehidrasyonun düzeltilmesi, sıvı açığının kapatılması
2. Elektrolit ve asit-baz dengesizliklerinin düzeltilmesi (Oral elektrolit çözeltileri),
3. Emme refleksinin düzeltilmesi, beslenme desteğii sağlanması ve enerji açığının kapatılması (Anne sütü, buzağı canlı ağırlığının % 12-15 i miktarında),
4. Zarar gören bağırsak epitelinin onarılması,
5. Proksimal ince bağırsakta E. coli konsantrasyonunun azaltılması,
6. E. coli bakteriyemisinin elimine edilmesi (Beden ısısı artışı durumlarında antibiyotik uygulanır),
7. Vitamin E, selenyum ve demir preparatları uygulanmasıdır.

İshalli dehidre buzağılara; izotonik veya hipertonik oral elektrolit solüsyonları verilmesi, süt veya sütün yerini tutabilecek iyi kaliteli gıdalar içirilmesi, intravenöz izotonik veya hipertonik elektrolitik
sıvılar ve kristalloid solüsyonlar ve yalnızca yüksek ateşli ve septisemili olgulara oral veya parenteral antibiyotikler uygulaması ile başarılı bir sağaltım yapılabilir.
 Bunlara ek olarak tedavide bir başka hedef de, özellikle kış aylarında, soğuk bölgelerde ishale eşlik edebilecek hipotermiye yönelik olmalıdır.

Genel olarak, % 8’ den daha fazla dehidrasyonu (göz küresindeki çökme > 4mm) bulunan tüm buzağılar ve % 6’ dan daha fazla dehidrasyonu (göz küresindeki çökme >3 mm) bulunan ve az emen
hayvanlar, intravenöz sıvıya gereksinim duyarlar.
Hafif asidozlu ve az derecede dehidrasyonu bulunan ishalli buzağılarda emme refleksi az veya iyiyse tedaviye oral sıvı uygulamaları ile başlanır; emme refleksi tamamen kaybolmuşsa intravenöz sıvı uy-gulaması yapılmalıdır .

İshalli buzağılarda ölüm nedenleri:
Septisemi
• Asidemi
• Hiperkalemi nedeniyle kalp ritim bozukluğu
• Uzun süreli malnutrisyon, hipoglisemi ve hipotermi
• Glomerular filtrasyonda azalma ve üremidir.
İshalli buzağılarda ölüm olayları ilginç bir şekilde, doğrudan dehidrasyon nedeniyle değil; dehidrasyonun sebep olduğu, asidemi, üremi ve hiperkalemi sonucu meydana gelmektedir. Bu nedenle
tedavi uygulamalarında ve hastalığın prognozunun tayininde bu parametrelere ait bulguların öncelikle değerlendirilmesi, tedavide başarı oranını önemli düzeyde etkilemektedir. Tedavi başarısı hastalığın çok geç tanınması ve veteriner hekimlerin çok geç
çağrılması nedeniyle olumsuz etkilenmektedir.



         Korunma


 -Buzağı kayıplarının azaltılması için doğum yapacak süt ineklerine yönelik su kuralların dikkate alınması yararlı görülmektedir:

-İşletmede doğum yapacak hayvanlar ne çok yağlı ne de zayıf olmalı, ırkına uygun tohumlanmalıdır.
-İlk doğumunu yapacak hayvanlar 7. Ayda doğum yapacakları yerde olmalıdır. (Ahıra spesifik antikor teşkili için).
-Doğumdan 6-8 hafta önce inekler kuruya çekilmeli, bu süreçte ihtiyacı karşılanacak ölçüde beslenmeli, mineral madde, vitamin ve iz element almalı, özellikle vitamin E ve selenyum ineklere verilmelidir.
-Doğum öncesi anneler kuru dönemde Rota, Corona ve E. coli aşıları ile aşılanmalıdır (ilk doğumunu yapacak anneler 1 veya iki kez). Annelerin doğum öncesi 12.ve 3. haftalar arasında bir kez aşılanmalarının da yeterli olduğu belirtilmektedir. Ayrıca yeni doğan buzağıların, E. coli saptanan işletmelerde ishallerin azaltılması için ahıra spesifik aşılarla oral yolla aşılanmaları yararlı görülmektedir. Aşılanmış annelerin ilk günki ağız sütleri buzdolabında muhafaza edilerek buzağılara günde 0,5-1 litre 10-14 gün süre ile içirilmelidir.
- Hayvanların ahırda doğum yapması uygun değildir, doğum için ayrılmış, bol taze altlık içeren bokslarda doğum gerçekleştirilmelidir.
- Hastalık problemi olan işletmelerde inekler doğumdan hemen sonra meraya gönderilmeli, buzağı hemen kurulanmalıdır. Yavru suları aspire edilmesi durumunda hırıltılı solunum ve öksürük söz konusudur, bu hayvanlarda arka bacaklar kaldırılarak silkelenmeli, burundaki mukus uzaklaştırılmalıdır. Buzağılarda göbek enfeksiyonlarının göbeğe çok manipulasyondan kaynaklandığı göz önüne alınarak, çok gerekli durumlarda göbek kordonuna tendürdiyot dökülmeli, bunun dışında göbeğe fazla dokunulmamalıdır.

   

Yabancı Otlarla Genel Mücadele Yöntemleri

Yabancı otlar tarım alanlarında önemli derecede zararlar meydana getirir ve verim kaybına neden olur. Yabancı otların başlıca zararları şunlardır:
• Kültür bitkisinin ışığını engeller.
• Kültür bitkisinin besinine ortak olur.
• Kültür bitkisinin suyuna ortak olur.
• Çıkardıkları salgılarla kültür bitkisinin gelişmesini engeller.
• Toprak sıcaklığını düşürür.
• Kültür bitkilerinin üniform gelişmesini ve olgunlaşmasını önler.
• Tarım ürünlerinin kalitesini düşürür.
• Kültür arazisinin değerinin düşürür.
• Kültür bitkilerinin hastalık ve zararlılarına yataklık eder.
• Yabancı otların bazıları kültür bitkileri üzerinde parazit olarak yaşar.
• Çiftlik üretim masraflarını yükseltir.
• Baraj, göller, göletler, havuzlar ve sulama şebekelerinde sorun yaratmaktadır.
• Yabancı otların bazıları hayvan sağlığı üzerine olumsuz yönde etkili olur.
• Yabancı otların bazıları insan sağlığını olumsuz yönde etkilemektedir.
• Yabancı otlar yangın tehlikesini artırır.
Yukarıda sayılan nedenlerden dolayı yabancı otların yayılışı ve kültür alanlarına yerleşmesi; temiz tohum kullanımı, toprak işleme, çapalama, ekim nöbeti ve ilaçlı mücadele yöntemleriyle önlenebilir. Yabancı otlarla genel mücadele yöntemleri şunlardır:
Kültürel önlemler: Bu önlemler yabancı ot zararlarına karşı koruyucu önlemler olarak alınabilir.
• İlkbaharda ekim öncesi toprak işleme yaparak kışlık tek yıllık yabancı otları yok etmek ve yüzeysel köklü çok yıllıkları da azaltmak
• İyi bir tohum yatağı hazırlamak
• Ekim derinliğini iyi ayarlamak
• Temiz ve sertifikalı tohum kullanmak
• Yabancı ot tohumlarının yayılmasını (su, toprak taşıma, insanlar, hayvanlar gibi) önlemek
• Küçük alanlarda yabancı otları elle yolmak
• Ekim nöbeti uygulamak
• Tohum vermeden önce yabancı otlarda biçim yapmak
Mekanik mücadele: Yabancı otlara karşı mekanik mücadele yapılırken alınması gereken başlıca tedbirler şunlardır:
• Çimlenen ve toprak yüzeyine çıkış yapan yabancı otları öldürmek için sürüm yapmak
• Çapalama yapmak
• Bitki sıra aralarındaki yabancı otlara karşı malçlama yapmak
• Toprağı su altında bırakmak
• Yabancı otları yakarak yok etmek
Biyolojik mücadele: Yabancı otlarla beslenen böcek, patojen (fungus, bakteri gibi), nematod, koyun, kaz, balık, salyangoz gibi canlıları kullanarak yabancı otların 
popülasyonlarını bize zarar veremeyecek kadar azaltmaya biyolojik mücadele denir. Tüm yabancı ot mücadele yöntemlerinde olduğu gibi biyolojik mücadelede de hedef yabancı otları yok etmek değil, ekonomik zarar eşiği seviyesinin altında tutmaktır. 
Biyolojik mücadele, bitkilere ve doğaya en düşük yan etkiye sahip yöntemdir.
Kimyasal mücadele: Diğer mücadele yöntemlerinin yapılmasının zorluğunda veya yetersizliğinde uygulanması gereken fakat tüm olumsuz yönlerine rağmen en çok uygulanan mücadele yöntemdir. Yabancı otlara karşı kullanılan ilaçlara herbisit adı 
verilir. Herbisitler, total ve seçici herbisitler olmak üzere iki grup altında incelenebilir. Total herbisitler, ilaçlanacak alandaki tüm bitkileri öldürür. Genellikle 
boş alanlar, karayolu kenarları, demiryolları,havaalanları gibi yerlerde kullanılır. Seçici herbisitler ise kültür bitkilerine zarar vermeden yabancı otları öldüren 
ilaçlardır. Kimyasal mücadele yöntemleri uygulama zamanlarına göre şöyle açıklanabilir:
Ekim veya dikim öncesi uygulama: Kültür bitkisinin ekiminden veya dikiminden önce yapılan uygulamadır. Kullanılacak herbisit önce ekim veya dikim için hazırlanmış toprak yüzeyine uygulanarak toprağa 
karıştırılır ve daha sonra ekim veya dikim işlemine geçilir. 
Çıkış öncesi uygulama: Kültür bitkisi ve yabani otlar çıkmadan önce toprak yüzeyine yapılan uygulamadır.
Çıkış sonrası uygulama: Yabancı otlar ve kültür bitkisi çıktıktan sonra yapılan uygulamadır. Uygulama zamanında yabancı ot ve kültür bitkisinin gelişme devresi çok önemli olup uygulama mutlaka ilaç 
etiketinde önerilen devrede yapılmalıdır.
Alevleme (yakarak mücadele): Bu yöntem son yıllarda kullanılmaya başlanmıştır. Kolay uygulanması, kısa sürede etki göstermesi ve çevreye verdiği zararın ilaçlara göre daha az olması nedeniyle yabancı ot mücadelesinde alternatif bir yöntem olarak 
kullanılmaktadır. Bu yöntem özellikle toprak yüzeyine yeni çıkmış yabancı otların büyüme noktalarına ısı uygulaması ile yabancı otlarda hücre öz suyunun 
genişleyerek hücre duvarlarını patlatması ve arkasından bitkinin solarak ölmesi ilkesine dayanmaktadır. Bu amaçla genellikle propan gazı veya benzeri yanıcı gazlar kullanılmaktadır. Bunun için özel olarak geliştirilmiş elde veya sırtta taşınan aletler 
olduğu gibi geniş alanlarda uygulamaya müsait, traktöre entegre edilen aletlerde bulunmaktadır. 

21 Mart 2020 Cumartesi

Actinobacillosis(Odun dil, Holzzunge)

Etiyoloji: Actinobacillus lignieresii gram negatif, normal koşullarda sığırların ağız boşluğunda bulunan bir mikroorganizmadır. Farenks boşluğunda lokal enfeksiyonlara ve dilde yangıya (odun dil, Holzzunge) neden olur.Bu formlar dışında diğer yumuşak dokularda
enfeksiyöz granulomlara veya apselere sebep olur (Şekil 1). Dudak, diş etleri, larenkt, özefagus, rumen, abomasum, karaciğer, akciğer ve seröz zarlarda apse veya granulom dokularına yol açar. Yumuşak dokularda A.lignieresiiden ileri gelen yankı oluşabilmesi için doku bütünlüğünün bozulmasına neden olan epitel doku travmasının şekillenmesi şarttır. Batıci gida maddeleri, yabancı cisimler veya diş değiştirme dönemleri fırsatçı patojen olan A.lignieresii'nin yumuşak dokulara girmesine yol açar.
Neoplazma, polip veya granulom benzeri bu doku şişliklerine burun boşluğunda da rastlanmıştır. Granulomlar gül kırmızısı renkte, yumuşak ve hafif kanama eğilimindedir Granulomlar 2.5 santimetre büyüklükte olduğu gibi, çocuk başı büyüklüğüne de ula-
şabilirler. Bütün granulomlardan ensizyon yapılarak alınan örneklerden histopatolojik ve kültürel muayene yapılarak aktinobasillus aranır.
Tanı, ayırıcı tanı: A.lignieresii'den ileri gelen granulomlar neoplazma, paraziter granulom ve Actinomyces bovis veya Staphylococcus'lardan ileri gelen enfeksiyöz granulomlarla karışır.
Sağaltım: Cerrahi yoldan granulomlar uzaklaştırılarak lokal iyot sağaltımı yapılır.Diğer taraftan sodyum iodide A.lignieresii'ye etkilidir. Fakat etki mekanizması bilinmemektedir. 30 g/450 kg canlı ağırlık dozunda
intravenöz olarak 2-3 gün süre ile kullanılır. Organik iyot preparatlarını 30 g/450 kg dozunda oral yolla kullanmakta etkilidir. Sulfonamid, penicilline, streptomycin veya isoniazid A. lignieresii'ye karşı başarılı olarak kullanılır. Ağır olgularda oral sulfonamid ve iyot preparatları birleştirilir.

LUMPY SKİN DİSEASE(LSD)

LUMPY SKİN DİSEASE 
 
Etiyoloji
Sığırların ve yaban sığırlarının akut viral bir deri hastalığıdır. Etken Poxviridae ailesine ait Capripoxvirus genusundandır. Hastalık ateş, deride nodül oluşumları, ventral ödem ve generalize lenadenopati ile karakterizedir.
 Yalnızca sığırlar etkilenir. Özellikle Jersey gibi sütçü ırkları daha yatkındırlar. Her yaşta görülebilir. Virusun bulaşması öncelikle sinek ve sivrisinek ısırıkları ile olmakta. Epidemiler uzun süren yağmurlardan sonra görülür. Direk temas bulaşmada çok az etkilidir. Virus deri lezyonlarında, tükürük, burun akıntısı, süt, semende bulunur. Morbidite değişken (%5-85)dir. Subklinik enfeksiyonları yaygındır. Mortalite düşüktür ve yaklaşık %1-3 civarındadır, fakat bazen de %20-85’lere çıkabilir. Hastalığın ekonomik yönden önemi büyüktür. Et ve süt veriminde azalma, derinin yıkımlanması, dişilerde ateşe bağlı abortus ya da boğalarda geçici sterilite gibi reprodüktif sorunlar ekonomik kayıp oluşturur.  

Semptomlar
  Hastalığın inkubasyonu 2-5 haftadır. İlk belirti genellikle geçici ateştir, ateşin ikinci gününde de deride 1-5cm çapında nodüller şekillenir. Bu nodüller ağrılı ve ortaları çöküktür. Deri lezyonu yanında belirgin ağırlık kaybı,salivasyonda artış, göz ve burun akıntısı, ventral ödem ve generalize lenf adenopati dikkati çeker. Hafif seyreden enfeksiyonlarda beden ısısı yükselmez ve az sayıda nodül oluşur.  

Makroskobik Bulgular
Deri lezyonları burun, burun deliği, burun mukozası, baş, boyun, sırt, bacaklar, skrotum, testis, glans penis, perineum, meme, gözkapağı, ağız mukozası ve kuyrukta gözlenir Deri lezyonları; subkutise ara sıra da kaslara kadar uzanır. Nodüller sert, sınırlıdır, birbirleriyle birleşirler, kesit yüzleri krem-gri renktedir, daha sonra orta kısmı nekroza ve sekestrasyona uğrar. Sekestrum uzaklaştırıldığında derin bir ülser kalır. Bu ülser yavaş bir şekilde granülasyon dokusuyla doludur. Nodülün nekrotik kısmında sekunder bakteriyel enfeksiyonlar gelişir ve olayın ciddi bir durum almasına neden alır. Büyük krater benzeri ülserler gelişir ve lenfangitis ve lenfadenitise yol açar. Lezyonların yersel yayılmaları sonu körlük, tendosinovitis, artritis ya da mastitis gelişir.  Üst solunum ve sindirim sistemi mukozalarında çok sayıda ülserli lezyonlar görülür. Aspirasyon pnömoniye yol açar, eğer hayvan iyileşirse nedbeleşme trakeanın anteriorunda stenozis oluşturur.  Abomazum ve bağırsaklarda ise ülserler, hemoraji izlenir.  


Mikroskobik Bulgular
Epidermisteki epitel hücrelerinde poxvirus enfeksiyonun tipik bulgusu olan hidropik dejenerasyon şekillenir ve stoplazmalarında vakuoller oluşur. Bu vakuoller birleşerek mikrovezikülleri yaparlar. Dejenrasyona uğrayan bu epitellerde intrastoplazmik inkluzyon cisimcikleri görülür. Dermiste Yangılı bir ödem sızıntısı vardır. Damar endotellerinde hasar ve damar çevresinde makrofaj, lenfosit ve az sayıda plazma hücrelerinden oluşan bir vaskulit tablosu izlenir. Küçük venalar içinde trombozlar bulunur. Epitel hücrelerindeki dejenerasyon ise trombozlara da ilgili olarak zamanla nekrozla son bulur. 


Tedavi
Tedavisi aşı uygulamaları ve proflaksidir.

20 Mart 2020 Cuma

kanatlı tifosu nedir? belirtileri nelerdir?

Kanatlı tifosu nedir? Belirtileri nelerdir? 
Etken: Konakçı spesifik olan Salmonella türlerinden Salmonella gallinarum
Klinik bulgular: Genel bir durgunluk, iştahsızlık, tüylerin kabarması, yeşil 
ishal, ibiklerin morarması, yumurta veriminde düşme, yüksek mortalite kayıplarıgözlenir. Mortalite kayıpları özellikle kafeste yetiştirilenlerde tipiktir. Genellikle herhangi bir bloğun herhangi bir katında başlar sıralı ölümler gözlenir. Tavuk tifosu bazen gizli (asemptomatik) seyredebilir. Böyle olgular hastalık kaynakları olduğundan ve gözden kaçtıklarından önemlidirler.
Otopsi bulguları: Otopside septisemik (perakut) olgularda önemli bir bozukluğa rastlanamaz. Karaciğer hipertrofik olup, yeşilimsi bronz bir renktedir ve kolayca parçalanabilir. Bazen küçük nekroz odakları bulunmaktadır. Safra kesesi 
dolgun ve hipertrofiktir. Dalak hipertrofik ve kolayca parçalanabilir kıvamdadır.
Yumurtalıklar normal rengini kaybederek kahve renkte bir tablo gösterir. Ovaryumlar ve oviduct lümeni kazeöz bir içerikte doludur. Bağırsaklarda kataral bir  
enterit ve yeşil bir gaita bulunur. Peritonitis, perikarditis ve erkeklerde testislerde
beyaz renkte nodüller gözlenir. 
Marazi madde şeçimi ve gönderme şekli: İnfeksiyonun teşhisi için hasta
ve çok yeni ölmüş yeterli sayıda kanatlı hayvan laboratuara gönderilir.
Koruma ve kontrol: Hastalıktan korunmada canlı ve inaktif S. gallinarum
aşıları kullanılmaktadır. Ancak etkili bir çözüm değildir. İnfekte damızlık sürülerin
kesime sevk edilmesi, civcivlerin S.gallinarum’dan ari kaynaklardan temin edilmesi.  
Uyarı:
İhbari Mecburi Kanatlı hayvan hastalıklarından biridir.
Hastalık vertikal bulaşan hastalıklar arasındadır. Antibiyotik tedavileri uygulansa bile etkili bir şekilde sürüyü tedavi etmek  mümkün değildir. Taşıyıcı bireyler etkeni saçmaya devam eder. Damızlık Kanatlı işletmelerinde canlı S. gallinarum aşısı uygulanması ya-saktır. 
Dezenfeksiyon: Klorkreosol bazlı dezenfektanlar Salmonella etkenlerine
karşı en etkili dezenfektanlardan biridir. Hidrojen peroksit de oldukça etkilidir.
Formaldehit, gluteraldehit vb. içeren bileşiklerin nemli veya kuru ortam olmasına
göre etkileri değişebilir. Uygun dezenfektan uygun zamanda uygun sürelerde uygun koşullarda kullanıldığı takdirde etki gösterir. 

Tarımsal Sulama

Bitkilerin büyüme döneminde normal gelişmelerini sağlamak için doğal yollarla karşılayamadıkları suyu değişik yöntem ve kaynaklar kullanılarak toprağa verilmesine tarımsal sulama denir.
Sulama yapılmayan alanlarda yetiştirilen kültür bitkilerinin verimi ile sulama yapılan alanlardaki bitkilerin verim miktarı arasında belirgin bir fark bulunmaktadır. Bu durum sulamanın önemi konusundaki en önemli göstergedir. Sulamanın başlıca faydaları şunlardır:
• Sulama ile bitkinin su ihtiyacı tam karşılanır. 
• Diğer tarımsal girdilerin etkinliği artar. 
• Sulama toprak içerisindeki fazla tuzun yıkanmasını sağlar. 
• Toprakta bulunan ve bitki gelişimini sınırlayan taban taşının yumuşamasını sağlar.
• Bazı gübreler ve tarım ilaçları sulama suyu ile birlikte bitkiye verilebilir.
• Bazı bitkilerin dondan korunmasını sağlar.
Sulamanın faydalı yönlerinin yanında, bilinçsiz su kullanımının bitki ve toprak için zararlı olduğu unutulmamalıdır. Toprağa ihtiyacından fazla su verildiğinde su bütün toprak gözeneklerini doldurarak bitki kök bölgesinin havasız kalmasına neden olur, taban suyu seviyesi yükselir, bitki kökleri çürür ve toprakta tuzlanmaya neden olur.

Sulama Zamanı ve Sulamada Dikkat Edilecek Hususlar
Bitkilerde sulama zamanı bitki çeşidine ve toprak yapısına göre değişiklik göstermektedir. Sulama zamanının tespitinde aşağıdaki yöntemlere bakarak değerlendirme yapılabilir.
• Toprak neminin elle kontrolüyle yapılması,
• Toprak nemi ölçme cihazı ile ölçülmesi, 
• Bitki yapraklarının rengine, canlılığına ve duruş açısına bakılarak, 
• Bitki su tüketimi oranlarına göre sulama zamanı tespit edilebilir.
Sulama zamanının tespitinden sonraki aşama ise bitkiye ne kadar su verilmesi gerektiğidir. Bu konuda temel amaç; toprak nemini sulamaya başlanacak nem düzeyine düştüğünde tarla kapasitesine çıkaracak kadar sulama suyu uygulamaktır.Sulama yapılırken dikkat edilmesi gereken konular şunlardır: 
• Sulama suyunun kalitesi, miktarı ve mevsimlere göre durumu bilinmedir.
• Toprak yapısı ve arazinin şekline göre en uygun sulama yöntemi seçilmelidir.
• Yetiştirilecek bitki çeşidinin; vejetasyon süreleri, su ihtiyaçları, sulama aralıkları ve o bitkiler için sulama periyodu bilinmelidir.
• Sulama sistemi kurulurken, su dağıtım kanalları, tarla başı ve tahliye kanallarının yerleştirilmesi sağlanmalıdır. 
• Bitkiye verilecek su miktarı sulama yöntemine göre hesaplanmalıdır.
• Tarla parsellerinde su işleme derinliğinin kontrolü teknik olarak elle veya tansiyometre ile yapılmalıdır.

Sulama Yöntemleri
Yüzeysel Sulama Sistemleri
Yüzeysel sulama sistemlerinde su araziye, tarla başı kanalları veya boru hatları ile getirilir ve toprak yüzeyine dağıtılır. Su, arazi yüzeyinde belirli bir eğim doğrultusunda yer çekiminin etkisi ile hareket eder. Arazinin belirli bir noktasında, bitkinin ihtiyacı olan su 
miktarı kök bölgesine sızıncaya kadar suyun arazi yüzeyinden akması sağlanır.

Salma sulama sistemi
Bu sistemde su, toprak yüzeyini devamlı bir tabaka şeklinde kaplayacak biçimde ve tarla üzerinde gelişigüzel yayılmaya bırakılır. Salma sulama sistemi, 
su tutma kapasitesi yüksek, derin, doğal drenajı iyi, orta ve ağır bünyeli topraklarda uygulanabilir. Bu sistemin sulama parseli içinde suyu yöneten sedde, çizi ve iç karık gibi suyun yönünü tayin eden sulama unsurları 
mevcuttur.
 Karık sulama sistemi (Sızdırma sulama sistemi)
Bu yöntem sıraya ekilen ve boğaz doldurmasının makinelerle yapılması sonucu oluşan karıkların sulanmasında kullanılan sulama yöntemidir. Bitkiler karıkların yüksek olan ve tümsek denilen kısımlarında yetiştirtilir. Sulama suyu bu tümsekler arasındaki karıklara akıtılır. Su, karıktan düşey ve yanal akışlarla 
toprağa sızar. Sulama suyu tarla başı kanalından karıklara sifon, tüpler, borular veya kapaklı borularla verilir. Karık sulama sistemi kurulurken tarla bitkileri ve 
sebzelerde karık aralığı, bitki sıra aralığına göre seçilir. Bitki sıra aralığı 50 cm ve daha fazla ise her bitki sıra arası için bir karık açılır ve karık aralığı bitki sıra 
aralığına eşit olur. Bitki sıra aralığı 50 cm’den az ise birden fazla (genellikle iki) bitki sırası için bir karık açılır. Bu durumda karık aralığı, bir karığın hizmet 
ettiği sıra sayısının sıra aralığı ile çarpımı sonunda bulunur. Yeni tesis edilen meyve bahçelerinde her ağaç sırasına bir karık, genç meyve ağaçlarında her 
sıraya iki karık ve olgun meyve ağaçlarında ise ağaç sıra aralığına bağlı olarak her sıraya iki ya da dört karık açılarak sulama yapılır.
Damla Sulama Sistemi
Bu yöntem bitkide nem eksikliğinden kaynaklanan bir gerilim yaratmadan her defasında az miktarda sulama suyunu sık aralıklarla yalnızca bitki köklerinin 
geliştiği ortama vermeyi amaçlar. Damla sulama sisteminde arındırılmış su, basınçlı bir boru ağıyla bitki yakınına yerleştirilen damlatıcılara kadar iletilir. 
Damlatıcılardan düşük basınç altında toprak yüzeyine verilir. Damla sulama sistemi su kaynağı, pompa birimi, kontrol birimi, ana boru hattı, yan boru hattı (manifold boru hattı), lateral boru hatları ve damlatıcılardan oluşur.
 Yağmurlama sulama sistemi
Bu yöntem sulama suyunun belirli açılarla ve basınç ile havaya püskürtülereksuyun kendi ağırlığı ile toprak ve ürün üzerine ince damlacıklar hâlinde düşürülmesi ilkesi ile yapılmıştır. Yağmurlama sulama sistemi her tür toprak koşulunda, eğimli ve düz arazilerde ve bitki türlerinin çoğunluğunda rahatlıkla kullanılabilir. Bir yağmurlama sulama sistemi genellikle pompaj ünitesi, ana boru hattı, lateral boru hatları ve yağmurlama başlıklarından oluşmaktadır.

19 Mart 2020 Perşembe

ÇİÇEK HASTALIĞI (POX VİRÜS)

    KOYUN –KEÇİ ÇİÇEĞİ

        Etiyoloji

 Koyun ve keçilerin derilerinde papuler ve pustüler döküntüler ve solunum yollarında hemorajik yangı ile karakterize bulaşıcı viral bir hastalığıdır. Koyunlarda son derece şiddetli seyrederken keçilerde sakindir. Erişkin koyun ve keçilerde morbidite oranı %70-90, mortalite %50 iken, kuzu ve bir aylıktan küçük yavrularda morbidite %100, 
mortalite %95’lere varır. Ayrıca besi durumunun zayıf olması, paraziter invazyon ve hava şartlarının kötülüğü hastalığın gidiş yönünü ve mortaliteyi arttırabilir.Etken Poxviridae familyasına ait Capripoxvirusudur. Sığırların Lumpy-skin 
hastalığının virusu ile ilişkilidir, aralarında serolojik olarak ayrımı yapılamamıştır.


    Patogenez

Enfeksyon daima solunum yolu ile olur, ancak deri sıyrıkları yoluylada oluşabilir. Virus kaynağı olarak çiçek lezyonları, kabuklar, salya, burun akıntısı, dışkı ve insektler sayılabilir. İnkubasyon süresi 4-7 gündür, bunu viremi izler. Virus deri dahil birçok organda lokalize olur. 


   Semptomlar

 Yüksek ateş, depresyon, hızlı solunum, konjuktivitis, lakrimasyon, rihinitistir, gözlerde ödem ve fotofobidir. 1-3 gün sonra deride 1-3cm
çapında sayısız çiçek lezyonları şekillenir. Özellikle göz kapakları, yanaklar, burun delikleri, 
kuyruk altı, vulva, skrotum, prepusyum, memeler, bacakların iç yüzünde yer alır. 


   Makroskopik Bulgular

Koyun çiçeğinde en önemli çiçek lezyonları deride şekillenir. Birbirini izleyen tipik devreler şeklinde gelişir. Lezyonlar eritematöz makul şeklinde başlar, papüler şekil alırlar ve sonra veziküler karakter kazanırlar. Veziküller göbekli püstüllere dönüşür; orta kısım çökük, kenar kısımları kalkık ve çoğu zaman eritematözdür. Bu lezyon “pock” olarak adlandırılır. Pustüller yırtılır ve yüzeyde kalın kabuk şekillenir. Lezyonlar iyileşir ve yerinde nedbe dokusu kalır. Mukoza lezyonları özellikle veziküler olup ülserlere dönüşür. Keçilerde papul 
niteliğinde çiçek lezyonları görülür.Çiçek lezyonları deriden başka özellikle kuzularda akciğerde gözlenir. Akciğerin tamamına dağılmış, fokal ve bir örnek çiçek lezyonları izlenir. Ayrıca; lenf yumrularında konjesyon, hemoraji, ödem ve normale oranla 5 katına varan hipertrofik değişimler,böbrekler, konjuktivalar, ağız, burun mukozası, farinks, epiglotis, trakea, rumen ve 
abomazum mukozasında da derideki gibi çiçek lezyonları gözlenir.

   Mikroskopik Bulgular

Çiçek virusunun etkisinde kalan epidermis tabakasının üst yüzeyinde aşırı derecede 
hiperkeratoz ve parakeratoz, spinozun tabakası hücrelerinde hidropik ve balonumsu dejenerasyon şekillenir. Daha sonra bu hücreler likuifaksiyon nekrozuna uğrar ve eriyerek gözden silinir ve veziküller şekillenmiş olur. Bu devrede dejenere olan epitel hücrelerin bazılarında intrastoplazmik eozinofilik inkluzyon cisimcikleri oluşur. Bu cisimciklere Guarneri cisimcikleri denir. Vezikül ve nekrozların çevresindeki spinozum epitel hücrelerinde hiperplazi görülür. Dermisteki lezyonlar ödem, damarlarda genişleme, papül devresinde hastalık için karakteristik olan mononuklear hücre infiltrasyonları(Koyun çiçeği hücreleri-Borrel cisimciği) görülür. Bu koyun çiçeği hücreleri virusla enfekte monosit, makrofaj ve 
fibroblastlardır. Çekirdekleri vakuollü olup kromotin çekirdek membranında yoğunlaşmıştır 
ve vakuollü stoplazmalarında da eozinofilik inkluzyon cisimciklerine rastlanır.

***Not: Pox viruslar DNA virus olmasına rağmen istisnai olarak intrastoplazmik inkluzyon cisimciği oluştururlar.



  Karıştığı Hastalıklar

Koyun-keçi çiçeği; mavidil, küçük ruminantların vebası(PPR), ektima gibi hastalıklarla karışır.



   Tedavi

Etkili bir tedavisi yoktur. Aşı uygulamaları ve kendiliğinden iyileşme görülür.

EKTİMA


  KOYUN EKTİMASI (Bulaşıcı Pustüler Dermatitis)

    Etiyoloji

 Koyun ve keçilerin akut enfeksiyöz bir hastalığıdır. İnsan, inek, yabani geviş getiren hayvanlarda görülmektedir. Hastalık yalancı sığır çiçeği ve sığır papüler stomatitisi viruslarına yakın olan bir parapoxvirus tarafından oluşturulur. Hastalık enfeksiyöz labial dermatitis ve orf olarak ta adlandırılır. Bütün koyun, keçi ırklarında görülür (büyük boynuzlu koyun, dağ keçisi). Genç hayvanlar hastalığa erişkinlerden daha yatkındır.
Hastalığın ekonomik önemi vardır; hastalıklı hayvanlar ne süt emebilirler, nede otlayabilirler, kondüsyon kaybı ile sonuçlanır. Duyarlı bir hayvan topluluğunda morbidite %90’a erişebilir, ancak mortalite sekonder enfeksiyonlar gelişmezse %1’i geçmez. Sekonder enfeksiyonların katılmasıyla ölüm oranı çok yüksek olabilir. Ektima zoonoz bir 
enfeksiyondur. Hasta hayvanlarla uğraşan insanların ciltlerinde hafif ateş, ağrı, şişlik 
biçiminde koyunlarınkine benzer lezyonlar gelişebilir. Ektimanın insanlardaki enfeksiyon 
şekline Orf denir.

      Bulaşma

Enfeksiyon direkt enfekte hayvanlardan veya virus ile kontamine olmuş kuru ve dikenli otların ya da hayvan yemlerinin deride oluşturduğu sıyrıklardan bulaşır. Ayrıca kuzular süt emme sırasında annenin meme derisine bulaştırabilir. Virus hasta hayvanlardan dökülen kabuklarda çok uzun süre canlı kalabilir.



      Semptomlar

  Dudakların komissuralarında başlar, dudak kenarlarından burun ucuna kadar yayılır. 
Primer lezyonlara gözlerde de rastlanır. Şiddetli olgularda lezyonlar gingiva, damak ve dilde 
şekillenir. Çok nadir olarakta özefagus, rumen ve abomazuma alt sindirim sistemi, akçiğer ve 
kalbe yayılır. Ayaklardaki lezyonlar dudaklara oranla daha azdır; Korium koronarium, 
interdigital bölgeler ve ökçelerin bulbus kısımlarında gözlenir. Şiddetli olaylarda bacağın 
daha üst kısımlarına kadar yayılır. Memede şekillenen lezyonlar ise meme başı ve çevre 
deride oluşur. Lezyonlar tipik çiçek lezyonları şeklinde gelişir, ancak daha çok proliferatif özelliktedir. Veziküler devre geçicidir, küçük, düz ve göbekli olmayan, yüzlek pustüller şekillenir. 
Makroskobik olarak en belirgin lezyon deri üzerinde 2-4mm kalınlığa erişen esmer gri 
renkteki kalın bir kabuk tabakasıdır. 


      Otopsi

 Epidermisde orto-ve parakeratotik hiperkeratozis, proteinli sıvı, dejenere nötrofiller, hücresel yıkıntılar ve bakteriyel kolonilerden oluşan kalın bir kabuk şekillenir. Spinozum ve granulozum tabakaları epitellerinde vakuoler ve balonumsu dejenerasyon ve intrastoplazmik 
inkluzyon cisimcikleri gözlenir. Germinativum tabakasındaki epitel hücrelerinde dermise 
doğru sütunlar halinde hücre proliferasyonları gelişir. Dermis tabakasında ise; damarlarda 
hiperemi, kapillar genişleme, ödem ve perivasküler mononuklear hücre infiltrasyonu görülür.



      Komplikasyonlar

Ektima lezyonları kabukların düşmesiyle sekonder enfeksiyonlara bağlı olmakla birlikte 4 haftada iyileşir. Şiddetli hastalık hallerinde ağızda gelişen lezyonlar komplike olmasa da hayvanın gereği gibi yem yiyememesine sebep olur ve su içmesini güçleştirir. Dolayısıyla hayvanların zayıflamasına ve hatta genç hayvanlarda ölümlere neden olabilir. Ayaklardaki lezyonların mikroorganizmalarla kontaminasyonuna bağlı bakteriyel dermatitis 
veya selülitis gelişebilir. Meme derisindeki lezyonların da kontaminasyonuna bağlı olarak 
mastitis oluşabilir. 



   Karıştığı Hastalıklar

PPR ( Küçük geviş getirenlerin vebası),  Mavi Dil hastalığı, Şap, Çiçek hastalığı.

Ayrıca; sığırların Veziküler stomatitis hastalığı nadiren koyun ve keçilerde de görülebilir.

Koyunların Ülseratif Dermatosis hastalığı Ektima ile aynı virüs ailesinden bir virüsün oluşturduğu, diğer belirtilere ek olarak vaginitis, balanoposthitis ve ayak lezyonları ile ortaya çıkan bir hastalıktır.

PPR Morbillivirus tarafından oluşturulur.  Mavi Dil  Bluetongue virüsü (BTV) tarafından meydana getirilen bir hastalıktır.  Şap etkeni Aphthovirüstür.  Çiçek hastalığı etkeni ise Capripox virüsü olup, ağız dışında, kasık, koltukaltı, vagina ve anüs çevresinde de nekrotik yaralarla ortaya çıkar.

Mavi Dil hastalığında dil morarır, şişer ve ağızdan dışarı çıkar.  Aynı zamanda ayaklarda, canlı doku ile tırnağın birleştiği bölgede lezyonlar yapar.

PPR ise öldürücü bir hastalık olup, ölüm oranının yüksekliği, öksürük, dil ve yanaklarda kötü kokulu ülserler ile karakterizedir. 



    Tedavi

Tedavisi aşı uygulamaları ve kendiliğinden iyileşme görülür.

Yetişkin sığırda foramen ovale

Foramen ovale; fötal dönemde, septum interatriale 
üzerinde fonksiyonel olarak yer alan ve sağdan sola kan akışına izin veren anatomik bir deliktir (2, 5). Doğumdan sonra değişen sürelerde, sol atriumdaki basıncın artması sonucunda, valvula foraminis ovalis adı verilen kapak benzeri bir membran tarafından delik kapatılır (6). Bu süreç sığırlarda doğumdan sonraki birkaç ay içerisinde tamamlanmaktadır (11). Deliğin kalıcı olarak açık kalması ise sıklıkla rastlanılan kongenital bir defekt olarak nitelendirilmektedir. 
Yetişkin insanlarda % 25-30 oranında görülen bu durum (3), sığırda (12), atta (9), köpekde (4), kedide (6) ve domuzda (5) tanımlanmıştır. Çoğunlukla klinik semptom göstermeyen kalıcı foramen ovale olguları, kalp oskültasyonunda karakteristik üfürüm seslerinin duyulması ve kontrast ekokardiyografide defektin görüntülenmesi ile teşhis edilebilmektedir (6, 12). 
Sağdan sola şant sonucunda gelişen kalp hipertrofisi, emboli oluşumu ve felç nadiren gözlenen klinik bulgulardır (6, 10). Sığırlarda kongenital kalp defektleri oldukça nadir görülmektedir. Rapor edilen prevalans % 0.17-1.3 arasındadır. Bununla birlikte bu ender gözlenen defektler içerisinde kalıcı foramen ovale en sık rastlanandır (1). Ancak yapılan literatür araştırmasında ülkemizde sığırlarda kalıcı foramen ovale olgusuna ilişkin bir rapor bulunmadığı görülmüştür.Özellikle ventriculus dexter et sinister’in 
duvar kalınlığında artış ve kalp hipertrofisi gözlenir. 
(Şekil 1-A).

köpekte malign melanom olgusu

Köpeklerde oral malign melanomlar, ağız bölgesi 
malign tümörleri arasında en sık karşılaşılanlardan olup %6’lık bir dilime sahiptir (2,3). Erkeklerde görülme 
yüzdesi daha fazla bu tümörler en çok Poodle, Cocker 
spaniel ve Dachshund ırkı köpekler ile ağız bölgesi 
pigmentasyonu fazla olan köpeklerde dikkati çeker 
(2,6,8).
 Deride daha sık görülen ve çoğunlukla benign 
karakterde olan melanomların aksine ağız boşluğunda 
gelişenler hemen daima maligndirler (7). En çok dişeti ve dudaklarda yerleşim gösterirler.Solunum güçlüğü, genel durum bozukluğu meydana gelir . Dil kökünde yerleşen kitlenin dışında iç organlarında herhangi bir makroskobik bulguya rastlanmaz. Makroskobik olarak kitle, 5x3x2 cm boyutlarında, 25 gr ağırlığında, elastik 
kıvamlı, dış yüzü düzensiz ve kesit yüzü kahverengidir. 
Mikroskobik incelemede; lamina propriada gruplar 
şekillendirmiş, uniform yapıda, sitoplazmalarında bol 
miktarda melanin pigmenti bulunduran melanositler 
gözlemlenir. Bu hücrelere yer yer mitotik figürler ve dev 
hücreleri eşlik etmektedir.
Bu tümörlerin çoğunlukla dişeti ve dudaklarda 
yerleşim gösterdiği bilinmektedir(5). Ancak olguda 
tümör dil kökünde yerleşim göstermektedir ki, bildirilen 
olgular arasında bu bölge yerleşimli melanomlara sık 
rastlanmadığı dikkati çekmektedir (2). Yaşlı hayvanlarda ve Poodle, Cocker spaniel ırkı köpeklerde daha sık görüldüğü bildirilen tümör (1,2), olguda da 16 yaşlı ancak Terrier ırkı bir köpekte görülmüştür. Epiteloid tip, mekik hücre tipi, her iki tipin birlikte görüldüğü karışık tip ve dendritik ve helezon şeklindeki tip olmak üzere dört grupta toplanır (4,5,8). Solid yapıdaki bu tümörler 3-4 cm çapında nodüler yapılar şeklinde, yüzeyleri düzensiz ve yer yer ülseratif karakterdedir. Genelde siyah renklidir ve kesit yüzleri siyah olup yer yer beyazdan kahverengiye değişen alanlar içerir. Makroskobik olarak bu tümörler solid yapıda olmasına rağmen histolojik incelemede komşu dokulara infiltre olduğu görülür. Oral melanotik tümörlerin çoğu da submukozaya bazen de epitele infiltre olur (5). Makroskobik ve mikroskobik olarak literatürle uyumlu olan tümör mekik hücreli tipinde olup çok miktarda melanin pigmenti bulunduran melanositleri içerir. Sonuç olarak tümörün yerleşim 
bölgesi göz önüne alındığında nadir görülen bir bölge 
olması nedeniyle yayımlanmaya değer bulunmaktadır.

BUĞDAYGİL YEM BİTKİLERİNİN EKİMİ

Buğdaygil Yem Bitkilerinde Tohum Yatağı Hazırlama
Buğdaygil yem bitkileri genellikle ufak tohumlara sahiptir. Bu nedenle iyi bir tohum yatağının hazırlanmasına gerek duyulur. Buğdaygil yem bitkileri sonbahar ve ilkbahar olmak üzere iki dönemde ekilmektedir.Ekim sonbaharda güzlük veya kışlık olarak yapılacaksa ilk sürüm ilkbaharda yapılır. Eğer bu dönemde tarlada ürün varsa, bu ürün kaldırıldıktan sonra anız bozulur. Bu durumda tohum yatağı ikileme, diskaro ve merdane çekme suretiyle sonbaharda ekimden önce tohum yatağı hazırlanır
Ekim yazlık yapılacaksa, tarla sonbaharda derin sürüm yapılı ve öylece bırakılır. Tohum yatağı ilkbaharda ekim öncesi diskaro ve merdane çekme suretiyle hazır hale 
getirilir.
Buğdaygil yem bitkilerinin ekilebileceği iyi bir tohum yatağı şu özellikleri taşımalıdır:
• Ekim yapılacak toprak iyice ufalanmış olmalıdır. Bu sayede tohum toprakla iyice temas ederek tohumun çimlenebilmesi için yeterli nemi alması sağlanmış 
olur. Bu işlem için toprak önce pullukla sürülür, ikileme yapılır ve en son diskaro çekilir.
• Ekim öncesi toprak bastırılmalıdır. Ufalanan toprak aynı zamanda kabarır. Bu durum ekilen tohumların toprakla sıkı temas etmesini engeller. Toprakla temas 
edemeyen tohumlar yeterli nemi bulup çimlenemezler. Ekim sonrası herhangi bir problem çıkmaması için toprak bastırılmalıdır. Bu işlem için ekimin hemen 
sonrasında merdane, sürgü ve tapan gibi aletler kullanılarak kabaran toprak bastırılır.
• Ekim yapılacak toprağın verim gücüne göre uygun yem bitkileri tercih edilmelidir. Hazırlanan tohum yatağı bitki için besleyici olmalıdır. Tohum yatağında yeterli besin maddesi yoksa çimlenen bitkiler iyi gelişemezler. Bu işlem için ekim öncesi toprak analizleri yaptırılmalıdır.
• Tohum yatağı yabancı otlardan temizlenmiş olmalıdır. Bu sayede yem bitkilerinin us, besin maddeleri ve ışığına ortak olan yabancı otlar ile yem bitkilerinin rekabeti önlenmiş olur. Bu işlem kültürel, mekanik ve kimyasal mücadele yöntemleri uygulanarak yapılabilir.
Buğdaygil Yem Bitkilerinde Ekim Makinelerinin Norm Ayarı
Birim alana atılması gereken tohum miktarının, mibzerin ekici düzeneğiyle ayarlanarak toprağa ekilmesi işlemine ekim normu ayarı adı verilmektedir. Ekim normu ayarı iki şekilde yapılmaktadır.
Birinci yöntemde birim alana atılacak tohum miktarına göre ekim makinesi ayarını yapmak için mibzerin kullanma kitaplarından veya ekim tablolarından yararlanılır. Eldeki tablolara göre verilen değerler ekim makinesi üzerinde uygulanırsa istenilen miktardaki 
tohum ekilmiş olur.İkinci yöntemde ekim normu ayarına ait elimizde hiçbir değer bulunmayan ekim
makinelerinde uygulanır. Bu yöntem ekim makinesinin 100 m2alanı ekmesi için tekerin kaç defa döneceği veya mibzer tekerinin 20 tur çevrilmesi esasına dayanarak yapılır. Tur yöntemine (100 m2 yöntemi) göre ekim normu kontrolünde, ekim makinesinin hareket tekerleği, makine 100 m2 alan ekecek kadar çevrilerek belirlenir. Bu iki yöntem için; ekim makinesinin iş genişliği=i (m), ekim makinesinin tekerinin çevresi=ç (m), dekara atılacak tohum miktarı= TM (kg/da) ve makine tekeri patinajı=P (%) ile ilgili verilerin bilinmesi gerekir. Yapılacak matematiksel ekim normu belirlenir ve daha sonra kontrolü yapılır. Bu 
işlem aşağıdaki şekilde yapılabilir:
• Ekimi yapılacak tohum mibzerin deposuna boşaltılır ve deponun her tarafına düzgün olarak yayılır.
• Makine tekerleği ve tekerleğin karşısına gelen yer, tebeşirle işaretlenir. Makine tekerleği, normal çalışma durumundaki gibi duraklamadan yani kesiksiz 20 tur 
veya 100 m2 yönteminde hesaplanan tur kadar çevrilir.
Tekerin çevrilmesi ile birlikte makineye takılan ölçü kabına, makinenin altına serilen branda veya beze dökülen tohum tartılır.
• Hesaplamalar sonucu bulunan rakam ile tartılan tohum miktarı aynı ise ayar doğrudur. Miktar az veya çok olursa ayar yerlerinden ayarlanır.
• Ayar yapıldıktan sonra 2-3 defa deneme yapılarak elde
edilen değerler kontrol edilir.
Ekim makinelerinde ayar yerleri, makinenin markasına göre farklı şekillerde olabilir. Bu nedenle ekim makinesinin bakım ve kullanma kitabı iyi okunmalı ve ayar dikkatli bir şekilde yapılmalıdır.
Buğdaygil Yem Bitkilerinde Ekimde Dikkat Edilecek Hususlar
Buğdaygil yem bitkilerinin ekiminde dikkat edilecek başlıca husus şunlardır:
• Buğdaygil yem bitkileri ekiminde kullanılacak sertifikalı ve resmi kurumlarca tavsiye edilen tohum olmalıdır.
• Norm ayarı sonucunda bulunan miktarda tohum kullanılmalıdır.
• Ekim; iklim şartları ve yem bitkisinin kışlık veya yazlık oluşuna göre en uygun zamanda yapılmalıdır.
• Küçük tohumlu buğdaygil yem bitkileri, fazla yağış alan bölgelerde meydana gelen kaymak tabakasını kırmak amacıyla arpa, yulaf gibi bitkilerle ekilmelidir.
• Üretim amacına göre (tohum veya kuru ot elde etme) uygun ekim yöntemi kullanılmalıdır.
• Ekimin tek veya karışım durumuna göre ekim yapılmalıdır.
• Ekim tohumun iriliğine göre uygun derinlikte yapılmalıdır.
• Ekim sıklığı iyi ayarlanmalıdır
Buğdaygil Yem Bitkilerinde Ekim Sonrası Yapılacak İşlemler
Buğdaygil yem bitkilerinde ekim sonrası yapılacak başlıca işlemler toprağın bastırılması, tesis gübrelemesi ve çıkış sonrası yapılacak sulamadır.
Buğdaygil yem bitkilerinin ekildikten sonra, toprak merdane veya ağır bir tapan ile bastırılmalıdır. Bu işlemin amaçları; genellikle küçük olan buğdaygil yem bitkilerinin tohumlarının toprakla temasını sağlamak ve bastırma suretiyle bitkilerin dikey gelişmelerini 
azaltıp kardeşlenmelerini teşvik etmektir. Toprağı bastırmak için kullanılacak merdane çok ağır veya çok hafif olmamalıdır. Ağır silindirler tohumu toprakta fazla sıkıştırıp çimlenmeyi engelleyebilir. Çok hafif silindirler ise tohumun toprakla yeterince temas etmesini azaltır. Bu işlem toprak ıslak veya aşırı nemli iken yapılmamalıdır.
Ekim sonrası yapılacak işlemlerden bir tanesi de tesis gübrelemesidir. Bu amaçla daha önce yapılmış toprak analizleri ve bitki ihtiyaçlarına göre uygulanacak gübre miktarları belirlenir. Verilecek gübreler (azot, fosfor ve potasyum) uygun bir gübre dağıtma makinesi ile toprağa uygulanır.Tohumlar çimlenip bitki toprak yüzeyine çıkış yaptıktan sonra, yağışlar yetersiz 
gelmiş ise sulama yapılmalıdır. Bu amaçla yağmurlama sulama sistemi tercih edilmelidir. Eğer bu sistemi
kurma imkanı yoksa salma sulama yapılmalıdır. Salma sulamada dikkat edilmesi gereken en önemli nokta yeni çıkış yapmış bitkileri yatırmayacak şekilde yavaş 
yavaş sulama yapmaktır.

tetanoz nedir? belirtileri nelerdir?

Tetanoz hastalığı nedir? Belirtileri nelerdir? 
Etken: Clostridium tetani’dir.
Klinik bulgular: Hastalık çoğunlukla at ve kuzularda, ergin koyun ve köpeklerde görülür. Atlarda bir gün devam eden ilk klinik bulgu hareketsizliktir. Yemeye devam ederler. Sonra kulaklar dikleşir, vücutta katılık vardır, kuyruğa ve başa yayılır. Hastalığın ileri devrinde hastalar hızlı ve yüzeysel bir şekilde solurlar, sıkıntılıdırlar, burun delikleri genişler. Köpeklerde; dudaklar gerilir, kulakları diktir, vücutta genel bir katılık oluşur. Dik bir şekilde yürür, güçlükle beslenir. Kuzularda; klinik bulgular kastrasyon ve kuyruk kesimini izleyen ikinci haftada ortaya 
çıkar, yatar, başı geriye bükülür
Otopsi bulguları: İç organlarda tipik lezyonlar yoktur.
Marazi madde seçimi ve gönderme şekli : Steril şişelerde kan serumu, yara
akıntısı ve sızıntısı, %50 gliserinli fizyolojik tuzlu su içinde yaradan alınan materyal en kısa zamanda laboratuvara gönderilir.  

Social